HOŞ GELDİNİZ

15 Ekim 2007 Pazartesi

..Şiir dinletisi..

Okul gecemiz şiir dinletisinin bir bölümünü kayda alabildik.Gönül isterdi ki gecemizdeki bütün etkinlikleri görüntüleyebilelim.Bu bağlantılarda gecemizde sunduğumuz şiir dinletisinin bir bölümü var. Yukarıdaki bağlantıların yanı sıra You Tube ana sayfadan "Cibril mah.ilköğretim okulu" yazıp aratırsanız tüm görüntülerimize ulaşabilirsiniz. Tabi yorum yapmayı ihmal etmeyin:)

..BAYRAK..

*

BAYRAK

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.
Gölgene sığındık.
Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen !
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim !


* Gökhan Karaosmanoğlu ( Urfa Kalesi )

Dostum,

Öncelikle bu güzel fotoğrafı çekip bana gönderdiğin için teşekkür ederim.

Bu harika şiire ancak böyle profesyonelce çekilmiş bir fotoğraf eşlik edebilirdi.

Gökhan ile acemi birliğimi tamamladığım Burdur'da tanıştık.Kendisi de şu an Şanlıurfa'da Asteğmen Öğretmen olarak görev yapıyor.Branşı Bilgisayar.

Burdur'da birçok insanla tanıştım; fakat Gökhan haricinde herkes orada kaldı.Beraber gidip teslim olduğumuz arkadaşlarımdan başka, sadece Gökhan ile görüşüyoruz.Fazla bir arada kalma,birbirimizi pek tanıma şansımız olmadı gerçi.Ama ilk kişilik izlenimlerim olumlu.Ayrıca kardeşim Haluk'un söylediğine göre iyi yemek yapıyormuş.Ee bu da önemli bir marifet:-)

Kardeşim dostluğumuzun baki kalması dileğiyle...

13 Ekim 2007 Cumartesi

..Şehitlerimiz..




Kişi başına düşen milli utanç kaç dolar?

SOLDAKİ, Zehra.

Sağdaki, Güneş.

*

14 vatan evladıyla birlikte şehit düşen onbaşı Kasım’ın bebeleri.

*
Emzikli Zehra’nın çoraplarına bakın...

Ve, Güneş’in ayaklarına.

*
Kişi başına düşen milli gelirimiz, 5 bin 400 dolar olduğuna göre...

Zehra’nın 5 bin 400 doları var.

Güneş’in de...

Şehit babalarının 5 bin 400 doları.

Annelerinin 5 bin 400 doları.

Ne etti?21 bin 600 dolar.

*

Yıllık geliri 21 bin 600 dolarlık bir ailenin fotoğrafıysa bu...

Yarın sabah, ilk iş, bugüne kadar eleştirdiğim herkesten özür dileyip, mesleği bırakıyorum.

Yok değilse...

Utanmalısınız kardeşim.

Utanmalısınız.
*Alıntıdır.

..Şehitlerimiz..


Son günlerde yaşadığımız olaylara kayıtsız kalmak ne mümkün...
Şehit haberlerini duyup; gözü yaşlı aneleri,babaları,eşleri,yavruları görüp hala içi sızlamayan var mı?
Maalesef var...
Öyle ki o üzücü olayları yaşadığımız şu günlerde hala eğlencesinden feragat etmeyen insanları; tüm bu yaşananlar karşısında herhangi bir program yapmayan Tv'leri,yapmamışken rezilliklerin diz boyu olduğu programları yayınlamaları; koca sayfada küçük bir köşe ayıran gazeteleri; hala haktan,hukuktan,dostluktan,kardeşlikten bahsederek kalleşliğe çanak tutan köşe yazarlarını; onun,bunun,benim,senin verdiğimiz vergilerle maaş alıp, eli kanlı teröristlerden dağdaki gençler" diye bahseden şerefsizleri ve bunlara ses çıkarmayan, elini sıkan kravatlı adamları görüp yok demek mümkün mü..?
Aşağıdaki yazıyı okuyup, bu masum soruları soran öğrencilere cevap verecebilecek olan var mı?


Bana şehitliği anlatsana Öğretmenim!

“Bana şehitliği anlatsana öğretmenim!” diye bir soru sorsa öğrencilerimden birisi, nasıl cevap veririm diye düşündüm?

Nerden başlamalıyım anlatmaya?

Şehit olanın ulaştığı makamdan mı başlamalı?

Ateşin düştüğü yeri anlatmalı mıyım?

Evlat acısı çeken anne babanın yüreğindeki ateşi kelimelere sığdırabilir miyim?

Genç yaşta dul kalan, evinin direği yıkılan “hayat arkadaşının” acısını ifade edecek kelimeleri, sözlüklerde bulabilecek miyim?

Babasının yolunu beklerken, babasının resmini öpen, “yetim çocuğun” tabuta bakışını ben nasıl anlatırım ki?

“Evlat acısı nedir öğretmenim!” diye sorsa başka bir öğrencim nasıl anlatırım ben o annenin yüreğindeki ateşi. Ellerini bağrına vura vura ağlayan bir annenin acısını ben anlatamam ki! Anlatmaya yüreğim dayanmaz ki!

“Şehidin babası niçin Vatan sağ olsun!” dedi. “Vatan sağ olsun!” derken sesi niçin titriyordu şehidin babasının?” diye sorarsa öğrencilerim ben ne diyeceğim? 'Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır'” mısralarını anlayabilirler mi?

“Tabuta bakıp ne olduğunu bile anlayamayan o küçük çocuk, niçin etrafına şaşkın şaşkın bakıyordu öğretmenim?” diye soran olursa nasıl cevap vereceğim. Cümle kuramam ki o zaman. Kelimeler boğazımda düğümlenir. Harfler kelimeye, kelimeler cümleye dönüşemez ki!

“Geline kına yakılır, koyuna kına yakılır da Askere niçin kına yakılır öğretmenim?” sorusuna cevap verebilir miyim?
“Gelin kocasına kurban olsun, koyun Allah’a kurban olsun, askerde vatana kurban olsun diye kına yakılır!” diye cevap versem yeterli gelir mi acaba?

“Şehitler mektup yazar mı öğretmenim?” diye soran olursa, ne derim ben onlara. Sınıftan öğrencinin biri ayağa kalkar ve “Benim babam şehit oldu. İşte size bir şehit mektubu!” diyerek şehit babasının mektubunu gözyaşları içerisinde okumaya başlarsa ben ne diyebilirim ki?




Şehit Mektubu…

Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne!
Biliyorum bana kızmıyorsun. Ama içinde yanan ateşle “ağıt” yakıyorsun anne. Ana yüreği bu. Biliyorum yüreğinde kocaman bir kor yanacak bundan sonra. Bayramların bayram olmayacak bensiz. Mezarımın başında geçireceksin tüm bayramlarını. Mezar taşımı temizleyeceksin gözyaşlarınla.
Düşman işgaline uğramasın bu topraklar anne. Dayan annem dayan! Ben seni şehitlerin arasında bekleyeceğim.

O koca yüreğinde ateş yaktığım için beni affet baba!
“Vatan sağ olsun!” derken sesin titreyecek biliyorum baba. Bayrağımıza bakarken “Vatan sağ olsun!” diyeceksin tekrar tekrar… Çocukluğumda bana anlattığın Çanakkale şehitlerine senden selam götüreceğim baba.

Beni affet taze gonca gülüm, hayat arkadaşım!
Seni genç yaşta dul bıraktığım için. Ben şehit oldum, sen şehit eşi. Dünya hayatında yokluğumun acısını yaşayacaksın belki…
Tabutumun başında ağlarken “Doyamadım sana yiğidim!” diyerek gözyaşlarını damlattın tabutuma. Ben sana doydum mu sanıyorsun? Ya senin namusuna leke getirecek alçaklar ülkemi işgal etseydi! İşte o zaman ben gerçekten ölmüş olurdum.

Sizi “yetim” bıraktığım için beni affedin evlatlarım!
O küçük ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpücük daha kondurmak için neler vermezdim. Kokunuz burnumda tüterken şehitlik nasip oldu. Size doyamadım.
Sen beni öldü sanma oğlum. “Şehitlere ölü demeyin!” diyen Allah, bize ölmeden önce yerimizi gösterdi. Orayı görsen sen de bir an önce şehit olmak istersin. Seni orda bekleyeceğim oğlum! İnşallah sen de şehit olursun!

Kolay mı bırakıp gittim sizi sanıyorsunuz. Hepiniz gözümün önünden geçtiniz. “Ben sizi nasıl bırakıp giderim?” diye düşünürken, Hz. Peygamberi gördüm anne. Ellerini açmış beni bekliyordu anne. Ruhumu teslim ederken gideceğim yer gösterildi bana. O ne güzellik! Cennete uçtuğumu anladım. Bakmayın siz cesedimin kan revan içinde kaldığına. Hiç acı çekmedim ben. Dünyada şehitlerden başka hiç kimsenin yaşayamayacağı kadar rahat bir ölüm yolculuğu yaptım.

Milletime söyleyin, beni Fatihasız bırakmasın!

* * * * * *

Mektubu okuduktan sonra, babasının ellerinden öper gibi, mektubu öpüp alnına koyarsa öğrencim, ben onun gözlerinin içine nasıl bakarım?
Babasının son mektubunu okurken bile dimdik duran öğrencimin alnından öperken, gözyaşlarımı tutabilir miyim?

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Cani, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

..Evdeyim..

Bir süredir yazamıyordum.Sebebini daha önce belirtmiştim.Bayram dolayısıyla evime -Tirebolu- geldim. Henüz ne kadar kalacağım bellli değil.Bayramın ilk günü köyüme gittim,oradaki büyüklerimle bayramlaştım.Gerçi gerçeklerin farkında olan herkes için bayram buruk geçiyor.Son günlerde ülkemiz insanları adına yaşanan olaylar üzüntü verici.Hala akıllarımızda şehitlerimiz.Allah herkese sabır versin.İnşallah bir an önce yetkili! merciler gerekli adımları atar da yıllardır bize acı veren bu olaylardan kurtuluruz.

Biraz şu anda görev yaptığım yerden, Bitlis Hizan'dan bahsedeyim:
Gitmeden önce kaygılarım vardı. Oraya gidip,biraz zaman geçirince bazı kaygılarımın yersiz olduğunu anladım.Gerçi daha bir ay oldu; belki bazı şeyler için karar vermek doğru değil.Bakalım zaman neler getirecek.
Hizan'ın özellikle doğası şaşırttı beni,ilçede bulunan yeşillik ve ağaçlar az da olsa bizim buraları -Karadeniz- andırıyor. Ve asıl şaşırdığım ise orada bazı köylerde fındığın yetişmesiydi. Daha önce duymadığım için çok tuhaf geldi bana. Gerçi oradaki fındık kalın kabuklu ve daha iri.Fındıktan geçinimi sağlayan aileler var.Şunu da söylemeliyim ki orada fındık daha pahalı.

Yeni okuluma da alıştım artık. Bulunduğum okul -Cumhuriyet İlköğretim- ilçenin gözde okullarından. Haftada on yedi saat dersim var. On saat Türkçe, altı saat Bilgisayar, bir saat de Rehberlik. Sekizinci sınıfların Türkçe dersine giriyorum. Çocuklarla hemen kaynaştık.Aralarında bu sene girecekleri OKS sınavında başarılı olabilecek zeki öğrenciler var.

İlk zamanlar Hizan Öğretmenevinde kaldım. Son iki hafta ise iki arkadaşla beraber eve çıktık.Bundan sonra devam edeceğiz orada. Zamanla iyi arkadaşlıklar da kurdum.Özellikle benim gibi "Asteğmen Öğretmen" olan arkadaşlarla. İşte ev arkadaşlarım da öyle,benimle aynı kaderi paylaşıyorlar:-)

Orada internete girmeye pek zaman bulamıyorum.Onun için blogu ihmal ediyorum. fırsat buldukça girmeye,yazmaya devam edeceğim.