HOŞ GELDİNİZ

27 Mayıs 2008 Salı

..Yılmaz Özdil'den..-Eurovision-

Eurovision

Rusya
Ukrayna
Yunanistan
Ermenistan
Norveç
Sırbistan
Türkiye
Azerbaycan
İsrail
Bosna.
Eurovision’un ilk 10’u böyle.
*
Deniyor ki:"Komşu komşuya oy verdi...
"Yanlış.Komşu komşuya oy verdiyse,
İspanya, neden Portekiz veya Fransa yerine, Romanya’ya 12 puan verdi?
Portekiz, neden İspanya yerine, 12 puanı Ukrayna’ya verdi?
Fransa, Hollanda, Belçika ve Yunanistan, komşu olduğu için mi Ermenistan’a 12 verdi?
İsrail, komşu olduğu için mi Rusya’ya 12 verdi?
Almanya’nın 10’u bize, 12’si Yunanistan’a...
Komşu mudur?*Peki nedir?
*
AB çökmüştür!İlk 10’a bakın...
Bir tane AB üyesi ülke yok.
*
"Yunanistan var" derseniz...
Ben de size,
"İlk 4’e biraz daha yakından bakın" derim...
4’ü de Ortodoks!İlk 10’da 5 Ortodoks, 3 Müslüman, 1 Evanjelik, 1 Musevi var.
Hani, Katolik Avrupa?
*
Kabul edilse de, edilmese de, ulus devletleri tespih gibi etrafına dizen Rusya’nın borusu ötüyor AB topraklarında...
Siyasi, ekonomik, nüfus ve nüfuz olarak, gerçek bu.
*
Bize gelince...
*
Sınırlarını korumak için Mehmetçik gönderdiğimiz, liman sattığımız İsrail’den "sıfır" aldık... "KKTC size feda olsun" dediğimiz Kıbrıs Rumu’ndan "sıfır" aldık...
"Hepimiz Ermeniyiz" dediğimiz Ermenistan’dan "sıfır" aldık...
"Dostum Kosta" dediğimiz, banka sattığımız Yunanistan’dan "sıfır" aldık...
Medeniyetler İttifakı yaptığımız İspanya’dan "sıfır" aldık...

Saftirikliği bırakmanın zamanıdır.

24 Mayıs 2008 Cumartesi

..Yılmaz Özdil'den..-Yes, no...-

Kerem...
Alman Lisesi’ni bitirdi.Koç Üniversitesi’ni bitirdi.
İşletme diploması aldı.Boğaziçi Üniversitesi’ne gitti.Yüksek lisans yaptı.
Mimari tarih üzerine...
Koç Üniversitesi’ne döndü.Öğretim üyesi olarak çalıştı.
Sonra, İTÜ’ye geçti.
Doktora yapıyor.
*
Harun...
Alman Lisesi’ni bitirdi.Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirdi.
Felsefe diploması aldı.Ekolojiyle ilgileniyor.
*
Burak...
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı şan bölümünü bitirdi, opera çalıştı.
*
Kerem...
Jazz-rock’la başladı;
Rolling Stones yorumladı; bana göre, yerli Jimi Hendrix.
*
Mor ve Ötesi bu.
*
Türkiye’nin seçkin okullarını bir defa değil, defalarca bitirdiler.
Anadili seviyesinde İngilizce ve Almanca biliyorlar.
İsteseler, çok rahat İngilizce şarkı yapabilirler.
Ama...
Yabancı dilin kompleks haline getirildiği;
anca "yes, no" diyebilenlerin özgeçmişlerine "İngilizce biliyor" diye yazdırdığı; İbrahim Tatlıses’in "van tu tiri forroo" dediği bir ülkede...
Eurovision’a "Türkçe" katıldılar.
*
Bugün alacakları derece ne olursa olsun,
"teşekkür" borçluyuz,

teşekkür...

13 Mayıs 2008 Salı

Atatürk'e Has 30 Özellik!

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURUCUSU ULU ÖNDER ATATÜRK’ÜN KENDİNE HAS 30 ÖZELLİĞİ
1.”ATA” LAFINI SEVMEZDİ “Atatürk” hitabını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.Kendisine Ata” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdi.
2.EN SEVDİĞİ YEMEK Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.
3.EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.
4.BAŞUCU KİTABI “ÇALIKUŞU” Binlerce kitabı vardı.Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin’in ünlü Çalikuşu” romanını hep yanında taşır her gün rastgele bir yerinden açar birkaç sayfa okurdu.
5.KABUL SALONUNDAKİ AT YAVRUSU Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. “Fox” adını verdiği köpeği Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.
6.TAM BİR SALON ADAMI En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu.Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.
7.GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.
8.DOLABINDA LACİVERTE YER YOKTU Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi.Lacivert takım giymeyi sevmezdi.
9.ÖLÇÜLERİ Boyu 1.74 idi.Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46′ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi. 10.RUMELİ ŞİVESİ Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazi kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.
11.HAZİN BİR HİKAYE Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanım`ın mezarının nerede olduğu bilinmiyor.
12.CUMHURBASKANLIĞINDAN SIKILIYORDU. Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor,çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.
13.PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca* Monsenyor Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.
14.KENDİSİ TRAŞ OLMAZDI. Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi.Bir özelliği de kendi kendine traş olmamasıydı.
15.DÜZEN TAKINTISI VARDI Evinde,çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.
16.HOŞGÖRÜLÜ LİDER Köylunün birinin gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken eli yanmış*”Alın bunu kendi içsin” diyerek Atatürk`e küfretmişti.Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra “Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin” dedi.
17.SİGARA PAZARLIĞI Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk “sekiz” demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:”Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım”.
18.”BU NASIL HALKÇILIK?” Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti.Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş”Ne de güzel halkçılık ama” demişti.
19.”LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!” İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadiğini söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: “Adam olmak demektir hocam,adam olmak!” 20.KURBANLARI BAĞIŞLARDI Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner ya da kesilmelerini engellerdi.
21.YABANCI DİLE MERAKI Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca’yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardi. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.
22.FASULYESİNE POKER Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardi.Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.
23.KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.
24.KULAKLARI DUYAN TEK KİŞİ. Fransız tarihcisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi`nin kulaklarının duyuyor olmasına şaşırmış anılarında bunu espirili bir dille anlatmişti: “T.C`de bir tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar”.
25.BİR RİCASI BAŞ AÇTIRDI Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış* “Hafiz Hanım benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın?” diye sormuştu. Kadın baş örtüsünü açarak Atatürk`ün önünde eğildi ve ellerini öptü.
26.BİLARDO VE YÜZME Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner,yüzmeye gider ve bilardo oynardı.
27.EN BAŞARILI DERS. Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.
28.YAĞCILARA GEÇİT YOK Yağcılara çok kızardı. Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.
29.SON YILBAŞI GECESİ 1937yi 1938`e bağlayan son yılbaşi gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

30.KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.

Türkçe Nereye Gidiyor?

"Dünyanın en yaygın dillerinden biri olan güzel Türkçemiz her geçen gün yeni bir tehlikeyle yüz yüze kalmaktadır.
Gerek yabancı dillerin dilimizi kirletmesi gerekse de bizlerin dili kötü kullanması Türkçemizi içinden çıkılmaz dipsiz kuyulara itmektedir.
Bugün Türkçeyi anlamlı-anlamsız binlerce yabancı kelime işgâl etmektedir.Türklerin İslâmiyeti kabulünden önceki dönemlerde “Öz Türkçe”, dışarıdan gelebilecek tüm tehlikelere karşı kapalı bir kutu gibiydi.
“İslamiyete Geçiş Dönemi”nin ünlü dilbilimcisi Kaşgarlı Mahmut, Türk dilinin ilk dilbilgisi ve sözlüğü olan Divanü Lügati’t Türk’te 7500 adet “Öz Türkçe” sözcüğün varlığından söz etmekteydi. Türk dili, Türklerin İslamiyeti kabulünden sonraki dönemlerde; yabancı dillerden gelen sözcüklerin istilâsına uğradı.
Dilimiz önce Arapça ve Farsça dilleriyle tanıştı. Tanışmakla da kalmadı, Arapça “Osmanlı İmparatorluğu”nun resim dili oluverdi. Misafir gibi gelen bu iki dil, zaman içerisinde sözcük dağarcığımızın neredeyse ev sahipleri oldu. Yavuz hırsız ev sahibini bastırdı.
Arapça ve Farsça kelimelerin etkisi günümüze kadar sürdü. Bugün bile birçoğumuzun ismi Arapçadır.Bütün bunlar yetmezmiş gibi Osmanlının çöküş yıllarında yanlış Batılılaşma faaliyetleri yeni bir felâketle karşı karşıya kalmamıza neden oldu.
“Tanzimat Dönemi”yle birlikte Osmanlı aydınları Batılılaşma sevdâsına düştüler. Dönemin en güçlü ülkesi Fransayı bu sevdada kendilerine örnek aldılar.
“Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır”, şarkısında olduğu gibi Batılılaşma hevesiyle bir Fransız hayranlığı doğdu. Osmanlı aydınları Fransız eserlerini asıllarından okuma gayreti içine girdiler.
Edebiyatımızın hemen hemen bütün türlerinde Fransızca kelimeler boy gösterdi. Böylece Arapça ve Farsçanın yanı sıra istilâcılar arasına Fransızca da girdi. “Mersi, pardon, alaturka, alafranga” kelimeleri bize bu dilin hediyeleri oldu.
Cumhuriyetin ilanından sonra başta Atatürk olmak üzere birçok Türk düşünürü ve büyüğü Türk dilini kurtarmak ve geliştirmek için çaba sarf ettiler.
1936’da Türk Dil Kurumu kuruldu.
Dil kurultayları, şurâları düzenlendi. Üniversiteler Türk dili ile ilgi bölümler açtı. Ama yine de tüm yapılanlar bilim ve teknoloji rüzgârının bir virüs gibi ülkemize sürüklediği “İngilizce” illetinden bizleri koruyamadı.
Sinema, basın ve televizyon bu dili yüreğimize kadar işletti. Gençlerimiz artık “okey, bye bye, computer” sözcükleriyle yatıp kalkmaya başladı.
Arapça, Farsça ve Fransızca diye ağlanırken, dilimizin yeni kâbusu “İngilizce” oldu. Güzel Türkçemiz bu üç başlı ejderha ile savaşmak zorunda bırakıldı. Bizler ise bu durum karşısında seyirci kaldık.
Peki, ne yapmalıydık?
Hatamız neydi?
Elbette tüm bu soruların cevaplarını almak gibi bir sorumluluğu sizlere yükleyemem. Ama her şey bitmiş değil. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bir gerçek var ki o da bizi mutlu ediyor:
Etrafındaki tüm zehirli sarmaşıklara, tüm davetsiz istilâcılara ve karalamalara rağmen dil bayrağımız güzel Türkçemiz dimdik ayakta durmaya devam ediyor.
Bu durum Tanzimat dönemi gazetecilerinden Sait Bey’in, Türk dilini kullanmaktan sakınanlara bir şamar gibi gelen şu dizelerini hatırlatıyor:

Arapça isteyen Urban’a gitsin
Acemce isteyen İran’a gitsin
Frengiler Frengistan’a gitsin
Ki biz Türküz, bize Türkî gerekir.

Bizler değerlerimizin kıymetini bildiğimiz sürece millet olma özelliğini sürdürürüz. Sokakta, evde, okulda nerede olursak olalım, konuşmamıza, yazmamıza dikkat edelim.
Türkçemizi sevelim, koruyalım. Onu narin bir kuş gibi görüp, yabancı ellerden uzak tutalım. Yabancı bir kelimenin Türkçe karşılığı varsa onu kullanmaya gayret edelim.

Unutmayalım ki başka Türkçe yok, olmayacak da…

"KARA, Ömer Tuğrul, (Nisan-Mayıs-Haziran, 2007), “Türkçe Nereye Gidiyor”, Osmaniye Rehberi, S.35-36-37, s.14-15

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Hasan PULUR'dan -Karşınıza kim çıkacaktı ki?-

SİZ ne bekliyordunuz? Karşınıza kimler çıkacak sanıyordunuz? Milli Mücadele’nin, Kurtuluş Savaşı’nın Maliye Bakanı Hasan Fehmi Aytaç mı çıkacaktı?Ya Başbakan Adnan Menderes mi?Ya da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü mü?
* * *
O Maliye Bakanı Hasan Fehmi Aytaç, ‘’Kurşundan ve süngüden başka hiçbir şeye para yok!’’ demiş, kendisinden otomobil isteyen ordu kumandanlarına,
‘’Otomobiller İzmir’de, Yunanlının elinde, gidin alın’’ diye dalga geçmiş, harcamaları kontrol için orduya sivil defterdar göndermiştir.
Siz böyle maliye bakanlarını arıyorsanız, avucunuzu yalarsınız!
Ne laf anlamaz insanlarsınız,
‘’O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler’’ dedik, anlamadınız mı?
* * *
O, Başbakan Adnan Menderes ki, ‘’ticaret yapmak için’’ kendisinden izin isteyen büyük oğlu Yüksel Menderes’e
‘’Ben Başbakan iken sen ticaret yapamazsın, git Dışişleri’nin sınavına gir, kazanırsan hariciyeci olursun’’ demiştir.
Siz böyle başbakanlar mı arıyorsunuz?Siz ne laftan anlamaz insanlarsınız, o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler, dedik, anlamazdınız mı?
* * *
O, Cumhurbaşkanı İnönü, görevdeyken Malatya’da eşine hediye edilen üç metre kumaşın bedelini ödemiş, yıllar sonra
‘’Üç metre kumaşa tenezzül edip rüşvet aldın!’’
diyen pis politikacının suratına faturayı çarpmıştır. Siz böyle cumhurbaşkanları mı arıyorsunuz?Siz ne laftan anlamaz insanlarsınız, o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler, dedik, hâlâ anlamadınız mı?
* * *
SİZ onları bulamazsınız...Onların yerine oğluna ‘’gemicik’’ alan Başbakan var.Onların yerine on sekizine gelmemiş, oğlu ticarete atılan cumhurbaşkanları var.
Onların yerine damadının başında bulunduğu şirkete, gazete çıkarması, televizyon yayını yapması için devlet bankalarından 750 milyon dolar kredi verilmesini seyreden Başbakan var.
* * *
BIRAKIN o adamları, gidenler gitsin, siz bunlarla yetinin, mesele çıkarmayın.Hele hele, abuk sabuk laflarla da kafanızı hiç karıştırmayın.
Yok özel bankalar bu krediyi vermezken, devlet bankaları nasıl vermiş?Ne malum?Hem niye vermesin?Kredinin garantisi neymiş?
..Daha ne olacak, koskoca Başbakan,
‘’Damadımın borcu benim borcum’’ demişse, yetmez mi?Hani neredeyse, notere gönderip ipotek koyduracaksınız.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın lafı yetmez mi?
Bakın Arap şeyhleri, emirleri, kralları, adamlar milyar dolar veriyorlar.
Siz hâlâ kıytırık 750 milyon doların peşindesiniz.
Ya aldıkları krediyi ödeyemezlerse, biz ne güne duruyoruz?
Şimdiye kadar batık bankaları kim kurtardı ki?
Hele MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘’Yüce Divan’’ tehdidi yok mu?
Yapmayın Sayın Bahçeli, Yüce Divan’a gidenler gitmiş de, gidenlere ne olmuş?